Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 449

İSMAİL MERCİMEK YAZDI;ÇALI KÖY’ DE GENÇ OLMAK

Gençliğimiz şimdiki gibi değildi elbette. Giysilerimiz mesela, modaya uygun mu, marka mı, pek umursamazdık. Ülkemizi, siyasi gelişmeleri, halkımızı, okuduğumuz kitapları, aklımızın yettiğince felsefeyi falan konuşurduk. En çok önemsediğimiz ise kendimizle..

İSMAİL MERCİMEK YAZDI;ÇALI KÖY’ DE GENÇ OLMAK

Gençliğimiz şimdiki gibi değildi elbette.

Giysilerimiz mesela, modaya uygun mu, marka mı, pek umursamazdık.

Ülkemizi, siyasi gelişmeleri, halkımızı, okuduğumuz kitapları, aklımızın yettiğince felsefeyi falan konuşurduk.

En çok önemsediğimiz ise kendimizle çelişmemek ti.

Okuduklarımızı, savunduğumuz değerleri yaşamak zorundaydık.

Mesela, herhangi birimizin yüzü asık mı, yanına gider sebebini öğrenir el birliği ile sorununu çözer ve bunu asla bir daha konuşmazdık.

Diyelim ki bir arkadaşımızın tarlada işi var, geceleyin bir arkadaşımız ki, genellikle bizim Akko (Mustafa ağabey) traktörü ve römorkunu alır beş –altı arkadaş hep birlikte bir iki saatte işi toparlar bitirir, köy kahvesine döner ve şen şakrak sohbetlerimizin eşliğinde biralarımızı içerken yorgunluğumuzu unuturduk.

Komşu kızları, arkadaşlarımızın kız kardeşleri asla yavuklularımız olamazdı. Çünkü onlar bizim de kız kardeşlerimiz sayılırdı. Arkadaşların sevgilileri de kız kardeşlerimizdi bizim için.

Kavgaya karışan arkadaşlarımızı ayırırken karşısındakini biraz hırpalamasına göz yumardık. Arkadaşımız haksız ise onu eleştirirdik daha sonra.

Yeni bir giysi aldık mı, bizden evvel bir arkadaşımıza giydirdik ki daha sonra giydiğimizde utanmayalım diye.

Diyelim ki içimizden birisi kasabada sarhoş oldu, gelirken ne içip yediyse aynısından getirir ve diğerlerimiz de aynısını yer içerdik.

O zamanlarda cep telefonlarımız falan olmadığı için birbirlerimizin yüzlerine bakabiliyorduk…

İmecelerimiz (yani bizim söyleyişimiz ile mecilerimiz) olurdu.

Gündüz yorgunluk ve tozlardan arınmak için muhacir mahallesindeki çeşmenin yalaklarında soğuk suyla çabucak yıkanır ve kimin tarlasında çalışmış isek onun verdiği akşam yemeğine yetişirdik.

Yemek sonunda verilen yaz helvasının o tadını hiçbir zaman öğrenemeyecek olmanız ne büyük şanssızlık.

Araba falan pek yoktu ama bisiklet vardı. Ben süremezdim ve arkadaki oturağa oturur tur atardık köy yolunda.

Bizden önceki ağabeylerimizden almıştık bu kültürü ve bizlerden sonra gelenlere köy sancağımızın kutsallığında teslim ederek aktarmaya çalıştık.

Ağabeylerimiz ne güzel insanlardı.

Cevat, Mehmet, Ali, Mustafa, Arif, Necati ağabeylerimiz mekânları cennet olsun…

Sonra hayatta olanlar…

Arif,Hasan,Kemal,Mustafa,Salih,Metin,İsmet,Cevdet,Cavit,Hayri,Çetin,Halilibrahim….

Saymakla tükenmeyecek zenginliklerimiz…

Şimdi gururla görüyorum ki kendi emekleri ve elbirliği ile öğrencisi olmayan okulumuzu pırıl pırıl boyamışlar, bakımını yapmışlar…

Ve hududa yakın yörelerde ellerini kollarını sallayarak, kendilerinden emin ve bir o kadar da küstahça köyümüzden de geçen, ne oldukları belirsiz, düzensiz sığınmacıların köylerimize zarar vermelerini engelleyen gençlerimiz…

Aynı değerleri yaşayan gençlerimiz…

İşte bu sebeple diyorum ki; Çalıköy’lü olmak güzel be dostlar…

Saygıyla kalın…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL