Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 125

MÜFİT DEMİRKOL YAZDI:SİYASETİMİZ DE “YALAN”

Türkiye siyasetçilerinin söyledikleri yalanlar, artık komedi haline döndü. Önce başımızda bulunan iktidar partisinin ve bu partinin başkanı olan cumhurbaşkanımızın ve ittifakında olan Bahçeli’nin söylemekte oldukları ile daha önce söyledikleri “bardağı..

MÜFİT DEMİRKOL YAZDI:SİYASETİMİZ DE  “YALAN”

Türkiye siyasetçilerinin söyledikleri yalanlar, artık komedi haline döndü. Önce başımızda bulunan iktidar partisinin ve bu partinin başkanı olan cumhurbaşkanımızın ve ittifakında olan Bahçeli’nin söylemekte oldukları ile daha önce söyledikleri “bardağı taşıran son damla” olmuştur.

Bu kişilerin söylemiş oldukları yalanların esas sebebi, himayelerinde olan resmi dairelerden almış oldukları yanlış haberler de olabilir.

Önce yeraltı zenginliklerimiz ile başlayan, daha sonra da “emekli” sorunları ile devam eden bu yalan haberlerin tek dayanağının 31 Mart yerel seçimlerin de partilerinin kazanması için göstermiş oldukları çabalardır.

Bütün bunlara karşın bütün yurt sathında oldıkları oylarla seçimlerde 2. parti olmamalarına mani olamamışlardır.

İktidarda olmalarının, devlet mekanizmalarının ellerinde olmasından dolayı, seçimlerde kaybettikleri yerlerde, ya “oy sayımı” na itiraz edilerek, ya da seçilmiş kişilerin yerine başkalarını atamaları ile bir şeyler yapabilmiş olmaları meydandadır.

Türk siyaseti, tarih boyunca pek çok yalana tanıklık etti. Siyasetçiler hakkında çok büyük ve hatta komik ithamlarda bulunuldu. Mesela mezuniyet cübbesi giyen siyasetçiye papaz dediler. Bir liderimiz, Mason Locası bile değil açıklamasında bulunurken, ısrarla mason sanılmaya devam edildi. Peki, hayatının büyük bir bölümünü asker olarak geçirdiği halde, asker kaçağı ilan edilen siyasetçi kimdi?

Politikada yalana yer olmadığını söylemek, pek de inandırıcı bir ifade olmayacağı aşikârdır. Sadece günümüzde değil, tarih boyunca politikada yalana sıklıkla başvurulduğu söylenebilir. Yirminci yüzyılın önemli politika teorisyenlerinden biri olan Hannah Arendt de böyle düşünüyor olsa gerek ki “Siyasette Yalan” isimli bir kitap yazar. Arendt’e göre, “Doğruculuk hiçbir zaman siyasi erdemler arasında sayılmamış, yalanlarsa her zaman siyasi meselelerde kullanımı savunulabilir araçlar olarak” görülmüştür.

Siyasette yalan üzerine düşüncelerini ortaya koyan düşünürün gözünde, olgusal hakikatin bilinçli bir şekilde çarpıtılması ve olguları değiştirebilme yetisi birbiriyle ilişkilidir ve ikisi de varlığını hayal gücüne borçludur. Olgusal hakikatin bilinçli bir şekilde çarpıtılması kasıtlı yalandır. Kasıtlı yalan ise doğru olma zorunluluğu taşımayan konularla ilgilidir. Dolayısıyla, kandırma hiçbir zaman mantığa ters düşmez, çünkü şeylerin gerçekten de yalancının öne sürmüş olduğu gibi olmuş olma olasılığı vardır.

Hatta yalanların çoğu zaman gerçeklikten çok daha makul, akla çok daha yatkın olduğu söylenebilir; çünkü tam da Arendt’in işaret ettiği gibi, “izleyenin ne duymak istediğini ya da nasıl bir beklenti içinde olduğunu önceden bilmenin sağladığı büyük avantaja sahip” olan yalancı, toplumun tüketimine sunacağı “hikâyesini” kurgularken, “hikâyesinin inandırıcı olmasına özellikle dikkat eder.” Oysa gerçekliğin, “bizi hiç ummadığımız şeylerle karşılaştırmak gibi rahatsız edici bir yönü vardır” der

Tam da bu nedenle yalancı, normal koşullarda gerçekliğe yenik düşer. Her şeyden önce, “gerçekliğin ikamesi yoktur; deneyimli bir yalancının ortaya koyacağı yalan ne denli geniş çaplı olursa olsun, bilgisayarların yardımına başvurulmuş olunsa dahi olgusal gerçekliğin boyutlarına ulaşması” olanaklı değildir. Yalancı yalanlarının pek çoğundan yakayı sıyırırsa da “prensipte yalancılık etmiş olmaktan yakayı sıyıramaz”.

Yalanın tehlikeli yanı tarihi gizlemesi değil, kendi tarihini hakiki siyasi başlangıçların yerine geçirmesidir.

Sonuçta, yalan söyleme eylemi ile tarih boyunca karşımıza çıkan kandırmacada olduğu gibi yalnızca gerçekliğin üstü örtülmez; aslında yapılmaya çabalanan şey yalanı tümden gerçekliğin yerine koymaktır.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL