Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 95

MÜFİT DEMİRKOL YAZDI:HİLAFET

Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılmasıdır. Çünkü bu devrim yalnız Türkleri değil bütün İslam dünyasını ilgilendirmektedir. İslam tarihinde Halifelik, Peygamber’ in ölümü üzerine ortaya çıkan..

MÜFİT DEMİRKOL YAZDI:HİLAFET

Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılmasıdır. Çünkü bu devrim yalnız Türkleri değil bütün İslam dünyasını ilgilendirmektedir. İslam tarihinde Halifelik, Peygamber’ in ölümü üzerine ortaya çıkan bir kurumdur.

Peygamber Hazreti Muhammed’in ölümü ile ortaya çıkan halifelik, Kureyş Kabilesinden önce Hazreti Ebubekir’e daha sonra Hazreti Ömer,Hazreti Osman ve Hazreti Ali’ye geçmiştir. Daha sonra Emeviler’e ve Abbasiler’e geçen hilafet,1258’de Moğol hükümdarı Kubilay’ın son halifeyi öldürmesiyle son bulur.

Dünyanın birçok yerinde görülen halifelik, Yavuz Selim’in Mısır’ı almasıyla Osmanlı Hanedanı ‘na geçer.

Cumhuriyetin ilanından sonra gündeme gelen Halifeliğin kaldırılması meselesi, 3 Mart 1924’te gerçekleşir. Varlığı iki başlılık yaratan, Mustafa Kemal’in ilerde yapmayı düşündüğü inkılaplar karşısında bir engel olarak görülen halifelik kurumu kaldırılmış ve ertesi gün başta Halife olmak üzere 234 Osmanlı hanedanı üyesi yurt dışına çıkarılmıştır.

24 Kasım 1923 tarihinde, Hindistan Müslümanlarının lideri konumunda olan Ağa Han ve Emir Ali’den İsmet Paşa’ya gönderilen mektup, halifeliğin kaldırılmasının en önemli nedenlerinden bir tanesidir. Gönderilen mektupta, halifeliğin tasfiye edilmesi, İslam dünyasının parçalanması anlamına geleceği belirtilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti de bu mektubu iç işlerine müdahale olarak değerlendirmiştir.

Hilâfetin kaldırılışı lâik devletin gereklerinden dir. Türkiye Cumhuriyeti, laik bir devlet olmak zorundadır.

Hukuki tanımlara göreyse en yaygın tanım, devlet ile din işlerinin ayrılmasıdır. Devlet, bir dine inanıp inanmama meselesini özel bir problem sayar, fertlerinin sadece maddi yönüyle ilgilenir, kendisi devlet olarak hiçbir dini taşımaz, hiçbir dini ayine iştirak etmez, fakat fertlerin her türlü dini serbestliklerini kabul eder.

Devlet, dini esaslara dayanan kanunlar yapamayacağı gibi, bütün dinlere eşit mesafede durur ve hiçbir şekilde dinlerin ibadet hüküm ve kurallarına müdahale edemez. Bununla birlikte din adına devlet düzenini bozacak davranışları önlemekle yükümlüdür.

Atatürk’e göre lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.

Türkiye Cumhuriyeti, ulusal bir devlet olarak kurulmuştur. Yani toplum, kendi kaderi hakkında karar verebilme erkine sahiptir ki; bu topluluğa “Türk ulusu” denir.           Ulusun tebaası ne bir ırk, ne de bir ümmettir. Ulus, haklarını akla göre düzenleyen toplumdur. Bu bakımdan egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olması demek, devletin “lâik” olması demektir. Bazı çevreler, Türk Hukuku’nda lâikliğin bir tanımının olmadığını iddia etmektedirler. Oysa Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre tanımlamıştır:

Anayasanın 14. maddesi ise;

Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Günümüzde başımızda olan iktidar partisi ve onun başkanı, aynı zaman da da Cumhurbaşkanımız, islam ülkeleri arasında lider olmaya çalışmaktadır.  Türkiye’nin  laik olmaması gerektiğini, ve hilafetin ilanını savunmaktadır. İşte bu yüzden mevcut anayasamızın değiştirilmesini istemektedir.Tarikatlar,cemaatler,dini vakıflar ve dini eğitimler, laik bir cumhuriyette olamaz.Olmamalıdır.

Olmayacaktır.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL