Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 104

MÜFİT DEMİRKOL YAZDI:GÖÇMENLİK SORUNUMUZ

Yurdumuz, Avrupa ile Aya arasında bir köprüdür. Avrasya adı da bu konumundan gelmiştir. Ülkemizin üç tarafı da denizlerle çevrilidir.Kuzey de karadeniz  güneyde akdeniz ve batımızda da ege denizi dir. Özellikle,..

MÜFİT DEMİRKOL YAZDI:GÖÇMENLİK SORUNUMUZ

Yurdumuz, Avrupa ile Aya arasında bir köprüdür. Avrasya adı da bu konumundan gelmiştir. Ülkemizin üç tarafı da denizlerle çevrilidir.Kuzey de karadeniz  güneyde akdeniz ve batımızda da ege denizi dir.

Özellikle, gelir düzeyleri düşük  asya ülkelerinden ve güney sınırımızda bulunan, Suriye, Irak, İran  ülkelerinden göçmenlerin  avrupa’ya geçişlerine köprü olmaktadır.Bu ülkelerden avrupaya göçenlerin yanı sıra yurdumuz bu ülkelerden ve özellikle Arabistan yarım adasından da göç almaktadır.

“Mülteci” olarak bilinen bu yabancılara devletimiz bir takım haklar tanımıştır. Öncelikle isteyen mültecilerin Türk vatandaşı olması sağlanarak, kendilerine bir takım imtiyazlar tanınmıştır.

Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 31 Ocak 2024 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 33 bin 558 kişi azalarak toplam 3 milyon 181 bin 222 kişi olmuştur.

Türkiye’deki mülteci ve sığınmacılar, yasal düzenlemeler ve kurumsal hizmetler çerçevesinde  bazı haklara sahiptirler.Sahip oldukları bu haklar, eğitim, istihdam, sağlık, barınma ve sosyal yardım konularıdır.

Dünyada göç ve iltica alanında yaşanan bu gelişmelerin yanında Türkiye’de de önemli gelişmeler yaşanmıştır. Komşu ülkelerde yaşanan savaşlar ve siyasi istikrarsızlıklar Türkiye’ye yönelik yoğun göç hareketlerine neden olmuştur. İlk başlarda transit ülke konumunda olan Türkiye, zamanla hedef ve kaynak ülke haline dönüşmüştür. Asya, Avrupa ve Afrika arasında bir geçiş güzergâhı olan Türkiye, 1980’lerden beri çok sayıda yabancı için önemli bir merkez haline gelmiştir.       Şüphesiz, Türkiye’nin komşularındaki siyasal istikrarsızlıklar ve çatışmalar ülkenin sınırlarını da sığınma amaçlı kaçışlara açık hale getirmektedir. Bu kişilerin büyük bir çoğunluğunu Asya ya da Afrika kökenli göçmenler oluşturmaktadır  Bu durum Türkiye’nin göç ve iltica konularında önemli düzenlemeler yapmasını zorunlu kılmıştır.

Türkiye 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne bir takım çekinceler ile taraf olsa da, iç hukuk düzenlemeleri olan 1934 tarihli İskân Kanunu, Pasaport Kanunu ve Yabancıların İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanun gibi eski düzenlemeler yetersiz kalmıştır. Yaşanan sorunun karmaşıklığı, Avrupa Birliği’ne üyelik ve yoğun göç hareketleri, hukuksal ve kurumsal alanda yenilikleri zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda 2013 tarihli 6458 sayılı Yabancılar ve UluslararasıKoruma Kanunu (YUKK) ile Türkiye, göç ve iltica konusunda var olan mevzuatını tek çatı altında toplamayı başarmış ve bu alana özgü idari bir yapılanma olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü kurmuştur. Böylece Türkiye’nin göç ve sığınma konusundaki temel kanunu olan YUKK ile önemli bir boşluk giderilmiştir. Ülkelerini terk etmek zorunda kalan mülteci ve sığınmacılara yönelik birçok düzenleme yapılsa da hala bir takım sorunların yaşandığı bilinmektedir. Barınma,sağlık, eğitim, çalışma hayatı ve sosyal yardım gibi temel konularda var olan eksiklikler ciddi sorunları da beraberinde getirmektedir.      Sorunların çözümüne yönelik birçok mekanizma geliştirilse de çeşitli sebeplerle bu sorunlar tam anlamıyla çözümlenememektedir. Hukuksal düzenlemelerdeki eksiklikler, idari kapasitedeki yetersizlikler ve sosyal bir takım sebepler,mülteci ve sığınmacıların yaşadıkları sorunların temelini teşkil etmektedir.

Uluslararası boyutta önemli bir sorun olmaya başlayan ve gün geçtikçe de önemini arttıran göç konusu, beraberinde yeni hukuki kavramların oluşmasına da zemin hazırlamıştır.

Ülkelerini çeşitli sebepler ile terk etmek zorunda kalan insanların göç ettikleri ülkelerdeki statüleri genel olarak göç etmede kullandıkları yöntemlere göre belirlenmektedir.

Mülteciler açısından önemli belgelerden biri olan 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne taraf ülkelerden birisi de Türkiye’dir. 1954 tarihinde yürürlüğe giren bu sözleşmeyi, Türkiye 1961 tarihinde onaylamıştır. Cenevre Sözleşmesi’nin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilen 1967 tarihli Ek Protokol ise, Türkiye tarafından 1968 yılında kabul edilmiş ve aynı yıl Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Göçmenlik yurdumuzda bu şekilde de bilinse de bazı göçmenlerin, yasa dışı yollara da girmiş oldukları da görülmektedir. Ticaret yapanların, dürüst olmayan yollara girdikleri de ortadadır. Sahte ürün düzenlemekte oldukları  görülmektedir.

Bütün bunların yanı sıra, ülkelerinde aldıkları eğitim ve terbiyeleri gereği, inanılmaz bir şekilde hanımlarına saygı göstermemektedirler. Doğum oranlarının da arttığı  ortada dır.Göçmenlerin eşlerine karşı, şiddet uygulamakta oldukları haberleri yer yer basınımız da yer almaktadır.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL