Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 745

İSMAİL MERCİMEK YAZDI;SOYSUZLAR ÇETESİ

İlkokul 4. Sınıftaydım, düğmesine basınca yanan lambayla tanıştığımda. Tahta soframızın bir tarafında on dört numara gaz lambası, diğer tarafında Jules Verne hemen yanında Eflatun Cem Güney, onun yanında Kemalettin Tuğcu,..

İSMAİL MERCİMEK YAZDI;SOYSUZLAR ÇETESİ

İlkokul 4. Sınıftaydım, düğmesine basınca yanan lambayla tanıştığımda.

Tahta soframızın bir tarafında on dört numara gaz lambası, diğer tarafında Jules Verne hemen yanında Eflatun Cem Güney, onun yanında Kemalettin Tuğcu, hemen solunda ben, benim solumda Ömer Seyfettin, onun solunda yer yatağında kardeşim Cemal, hemen başının üzerinde tavana iliştirilmiş beşiğin içinde diğer kardeşim Metin, beşiğe bağlı bir ip ve bir eliyle bu ipi çekip bırakırken, diğer eliyle kuranı tutarak sessizce okumaya çalışan anam…

Tavanımız ile sık sık göz göze geliyordum; düşlere dalıyordum elimde olmadan.

Tavanımız ayçiçeği saplarıyla yapılmıştı. Bir sırada iki yüz altmış, diğerinde iki yüz elli dokuz yani bu ortalamada beş sıra vardı…

Çelimsiz bünyeme ve ortalama denecek zekâya sahip olduğuma aldırmadan pervasızca, bir sentez için çırpınıp duruyordum.

Zira isimlerini zikrettiğim o güzel insanlar, öyle harika şeyler öğretiyorlardı ki;

Anam fedakarlığı ve inancı, Jules Verne bilim ve macerayı, Ömer Seyfettin bu milletin savaşlarda çektikleri eziyetleri, Eflatun Cem Güney iyiliği, güzelliği, kötülerin kaybedeceğini, Kemalettin Tuğcu acıları, yoksulluğu, çaresizliği, kardeşlerim ise saflığı, sevgiyi ve ailenin önemini…

Düğmesine basınca yanan lambayla birlikte, dizlerimizin üzerinde oturmaktan ve sürekli aşağıya bakmaktan takatsiz düşen bizler, hep beraber yer sofrasını kaldırıp gaz lambasını söndürdükten sonra dizlerimizi ovuşturarak ayağa kalktık.

Daha henüz kalkmıştık ki, babam geldi ve bazı uyarılarda bulundu, “Elleriniz ıslakken bunun düğmesine dokunmayın, sakın şu deliklere tel gibi şeyleri sokmayın, işiniz yoksa lambaları boşa yakmayın”

Babamdan da inatlığı, hakkını aramayı, araştırmayı öğrenmiştim…

Siz niye gidiyorsunuz diye sordum. Eflatun amca “Bizim senle işimiz bitti evlat, artık başka arkadaşları bulma vaktin geldi” diyerek ekledi “ Salt aynı görüşte arkadaşlar edinirsen, kendine ait sentezin de, sen de olamazsın, haydi hoşça kal” diyerek çekip gittiler…

Düğmesine basınca yanan lambalardan hemen sonra, Mustafa Amcamın çalıştırdığı köy kahvesinde, önünde camı ve o camın içinde insanlar olan kocaman radyoyla tanıştırdı bizi Hülya Tükenmez (Dömekeli) öğretmenim.

Öyle şaşırmış ve hayranlıkla bakıyorduk ki, öğretmenimiz “Bu televizyon, gün gelecek hepinizin evlerinde olacak yavrularım” demişti…

Nitekim bizim mahallemizde önce Mestan Dede, sonra, Kadir Amca, sonra da Nezir Eniştem televizyon aldılar…

Ne güzel Türk sinemaları izliyorduk onların evlerinde tıklım tıklım…

Yılmaz Güney ,Fatma Girik, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın, Hülya Koçyiğit, Erol Taş, Kadir Savun, Türkan Şoray,Sadri Alışık,Nubar Terziyan,Adile Naşit…

Daha nice güzel insanlar….

İyilerin kazandığını, sevenlerin acı çektiğini ama mutlaka kavuştuklarını hep onlarda gördük,öğrendik.

Ne güzel konuşuyorlardı onlar, hakaret etmiyorlardı, sırası gelmeden konuşmuyorlardı, haksızlık,kötülük yapanlar asla kazanamıyorlardı filmlerin sonunda…

Yıllar nasıl da çabucak geçti gitti…

Dile kolay altmış bir yıl geçmiş doğduğum günden bu yana…

Şimdi televizyona bakmaya korkar oldum.

Savaşlar naklen veriliyor, duyguları aşınıma uğramış insanlar mekanik sesleriyle, kendi ideoloji ve düşüncelerini dikte ediyorlar ha bire.

İnsanı, doğayı yani bütün canlıları yok ederken gözlerini kırpmayanları idol olarak sunan o camlı radyolara bakmaya korkuyorum.

Yemin ediyorum kendim için değil gençler, çocuklar!

Üzerinde yaşadığımız bu güzelim dünya ve sizler için korkuyorum..

Her birisi vahşice insan öldürmekten zevk alan sadist psikopatlara yol veren kendileri değilmiş gibi, bir de bunu filmleştiren batılılar nasıl bu hale geldiler sizce ?

Onların masallarında, ninesini yiyen kurtlar, cadı diyerek öldürülen kızlar, vampirler vardı da onun için…

Salt para uğruna aile bütünlüklerini umursamayıp “kendi ayaklarının üzerinde kalmayı öğrenmelisin”, “bize güvenmemelisin artık” diyen ebeveynlerin masallarında, iyiliğin değil acımasızlığın, haklının değil güçlünün kazandığı kahramanlar vardı da onun için..

Önce Hitler’i var edenler de “Soysuzlar Çetesi” filmini çekenler de kendileriydi halbuki…

Şimdilik ( !) bu soysuzlar çetesini Ukrayna’ya gönderiyorlar… Ya sonra ???

Akıllı telefonlardan gözlerini ayıramayıp anne-baba ve kardeşlerinin göz renklerini unutan yavrularımızın dikkatlerine sunuyorum…

Saygıyla kalın…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL