Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 457

ORHAN KALYONCU YAZDI:GÜZEL TÜRKÇEMİZ

Ana dil, bir kişinin ailesinden öğrendiği ve konuştuğu ilk dil demektir. İlk dil, kişinin sosyolojik kimliğinin oluşmasında önemli rol oynar. Ülkemizde, yerel olarak konuşulan Kürtçe, Pomakça, Lazca, Çerkesçe gibi bazı..

ORHAN KALYONCU YAZDI:GÜZEL TÜRKÇEMİZ

Ana dil, bir kişinin ailesinden öğrendiği ve konuştuğu ilk dil demektir. İlk dil, kişinin sosyolojik kimliğinin oluşmasında önemli rol oynar. Ülkemizde, yerel olarak konuşulan Kürtçe, Pomakça, Lazca, Çerkesçe gibi bazı diller varsa da Türkiye’nin resmi dili Türkçedir. Her ülke kendi diline özen gösterir. Ülke olarak bizim de ana dilimize önem vermemiz, onu yozlaştırmaktan kaçınmamız ve başka dillerin baskısından korumamız gerekir. 1976’da öğrenciyken gittiğim Fransa’nın başkenti Paris’te, sokak levhalarının sadece Fransızca olduğunu,  bildikleri halde İngilizce konuşmaktan kaçındıklarını fark etmiştim. Bu konuda, fark ettiğim ve dikkat çekmek istediğim başka birkaç nokta daha var.

Birincisi, güzel Türkçemizin başka dillerin kuşatması altında olduğu, ikincisi, örnek olması gereken TV sunucularının, dizi oyuncularının bozuk Türkçe ile konuşmaları ve son olarak okullarda Türkçeye eskisi kadar önem verilmemesidir. Öz Türkçe karşılıkları varken iştigal (uğraş), iptidai (ilkel) gibi Arapça, alayiş (gösteriş), bedbin (kötümser) gibi Farsça, aktüel (güncel), absürt (saçma) gibi Fransızca, update (güncelleme), brifing (bilgilendirme) gibi İngilizce kökenli sözcükleri neden kullanıyoruz? Dizilerde, “ay kal geldi”, “Oha falan oldum yani!” “iyi günleriniz olsun”, gibi bozuk Türkçeyi duyan gençlerimiz, ana dilinin duruluğu ve sadeliğinden uzaklaşmıyorlar mı? Okullarda, eskiden Türkçe ve Edebiyat derslerinin içinde Kompozisyon dersleri vardı. İyi yazmayı ve konuşmayı öğretir, öykü, roman okunması teşvik edilir, münazara, yani sözlü tartışmalar hatta yarışmaları yapılırdı.

Ulusların dilleri arasında etkileşim olsa da, her ulus, kendi dilini yabancıların etkisinden korumaya çalışır. Asıl konuşulması ve genç nesle öğretilmesi gereken Standart Türkçedir. Konuşma ve yazıda gramer yapısı ve kelime hazinesi bakımından genellikle İstanbul ağzına göre biçimlenmiş olan ortak Türkçeye “Standart Türkçe”, denir. Bu Türkçe, toplumda ve özellikle sunucu, spiker, devlet adamları, siyasetçiler, öğretmenler gibi topluma rol model olan kişilerde egemen olmalıdır. Uzun yıllar Amerika’da Yale Üniversitesinde akademisyen olarak çalışan kimya mühendisi, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu (1935- 2015), Türkiye’de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok toplumda bir Türkçe bilinci oluşturmaya adadı. Eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu. Yabancı kökenli sözcüklere Türkçe karşılık bulmaya çalıştı. Bu boşuna bir çaba değildi. Türkçe yabancı dillerin istilası altındaydı.

Mustafa Kemal Atatürk, bu tehlikeyi yıllar önce görmüş, Türkçenin, Arapça ve Farsça kökenli sözcük ve dilbilgisi kurallarından arındırılıp Türkiye Cumhuriyetinin ortak ulusal dili olarak yazı ve konuşma dili haline getirilmesini amaçlayarak 12 Temmuz 1932’de Türk Dilini Tetkik Cemiyetini (Türk Dil Kurumu) kurmuştu.1982’de kapatılana kadar Türk Dil Kurumu (TDK), Dil Devrimini sürdürmüş, 1928’deki Harf Devrimi ile birlikte Türkçenin 20. yüzyılda geçirdiği büyük yapısal değişikliğin iki temel taşından biri olmuştur. TDK yerine1983’te Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurulmuştur. Atatürk 1930’da bir konuşmasında şöyle demiştir; “millî his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müessirdir (etkendir). Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla (bilinçle) işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL