Televizyonlar da her gün aynı yüzler aynı sözler. Sorunlar diz boyu ama dile getiren de yok çözende. Tek yapılan iktidarı övmek, muhalefeti yermek. İnsanın haber dinleyesi gelmiyor, dinledikçe afakanlar basıyor…
Televizyonlar da her gün aynı yüzler aynı sözler. Sorunlar diz boyu ama dile getiren de yok çözende. Tek yapılan iktidarı övmek, muhalefeti yermek. İnsanın haber dinleyesi gelmiyor, dinledikçe afakanlar basıyor.
Ekonomiden bahseden yok, eğitimi desen soran yok, dış siyaset hepten sorun. Herkesin bir derdi var. İşsizlik, yoksulluk dayanılası gibi değil. Hele bir de 65 yaş üstü insanlarında yaşadıkları var ki sormayın gitsin, sokağa çıksalar ceza, evde otursalar eza.
Şimdi yasak koyucularda diyecek ki sizin sağlığınızı koruyoruz virüs başınıza bela olmasın diye. İyi de öldüren virüs değil de şekerle tansiyon olacak bu gidişle. Zaten çoluk çocuk iş peşinde, torun tombalak aş derdinde.
Sayın Erdoğan’da tüm bu sorunları CHP’ne ve Sayın Kılıççdaroğlu’na bağlıyor ya Kılıçdaroğlu’da ona. Ee kime inanacağız şimdi?
İktidara bakarsan bunların hepsi cehape yüzünden. Ah şu cehape var ya cehape. Vatandaşta ne yapsın, iktidara kızamadığından hırsını CHP’den alıyor. Şu CHP iktidarı bir türlü rahat bırakmıyor ki rahat rahat sorunları çözsünler.
İşin şakası bir tarafa değişen sistem gereği zaten muhalefetinde yaptırım gücü yok. Ancak haftadan haftaya grupta söylenip duruyorlar o kadar.
Ne yapsın ki Kemal Bey’de, çaresiz. Kadrolar virüs sessizliğinde. Çözüm belli de tercihi tek adamlığa yüklenmek.
‘’Tek adam’’ diye Erdoğan’a: yükleniyor, partisi sende tek adamsın diye ona sesleniyor.
‘’AKP’de parti içi demokrasi yok’’ diye eleştiriyor, partililer bizde de yok diye hayıflanıyor. ‘’Bürokratların çifte maaşlı’’ diye köşeye sıkıştırıyor, kendi belediyelerindeki çifte maaşlı bürokratlar dur aman ha diyor.
‘’Damat’’ diyecek oluyor, kendi belediyelerindeki bürokratların akrabayı şürekâları kıs kıs gülüyor.
‘AKP’de lider diktası var diyecek oluyor, CHP’de sende diye sesleniyor.
İyide memleketin halini konuşan yok. İşsizliği, yoksulluğu, iflasları kim konuşacak? Bunun adı tamda siyasal yozlaşma. Siyasal yozlaşma aldı başını gidiyor deyince, siyasiler de kızıyor da ne yapalım, susalım mı yani? Yozlaşma, zaman içerisinde toplumun tüm kesimlerine yayıldı. Ekonomide, akademik yaşamda, eğitimde, hukukta; yozlaşma ki ne yozlaşma.
Siyasal kurallar ve kurumlar iyi oluşturulamaz ve işletilemezse demokratik kurumlar da zaman içerisinde işlerliğini kaybederler ve yozlaşma kaçınılmaz olur. Bu devlet iktidarında da böyledir, parti içi iktidarda da böyledir.
İktidarın kişiselleşmesinde genel başkanların tavırları çok önemlidir. Genel başkanlar parti disiplini diye partilileri adeta robotlaştırırlar. Sıkıysa konuşsunlar, özgür düşüncelerini ve eleştirilerini ortaya koyanlar kendilerini kapının önünde buluveriyorlar.
Demek ki, vaat, yalan, oy kaygısı, kayırmacılık; akraba eş dost derken bir de bakmışsın ki siyasal yozlaşma oluşuvermiş.
Bunlar bizde var diyebilecek iktidar yâda muhalefet varsa zaten çözüm bulunur. Yok, hayır bunlar bizde yok deniyorsa o zaman, ben yazdım varın ona da siz karar verin.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)