Köşe Yazarlarımız Okuma Sayısı: 478

ERSİN ERTÜRK YAZDI:İSTERSEM YAPARIM

Ülkede son yüzyılın en büyük ekonomik sorunları yaşanırken acelemiz ne de Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu Kanal İstanbul’a yakın zamanda başlıyoruz diyor, şimdi sırası mı? Ha bir kere onun adı Kanal İstanbul..

ERSİN ERTÜRK YAZDI:İSTERSEM YAPARIM

Ülkede son yüzyılın en büyük ekonomik sorunları yaşanırken acelemiz ne de Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu Kanal İstanbul’a yakın zamanda başlıyoruz diyor, şimdi sırası mı?

Ha bir kere onun adı Kanal İstanbul değil, İstanbul Kanalı, aynı Boğaz İstanbul demeyip İstanbul Boğazı dediğimiz gibi.

Diğer taraftan kanal için olumsuz görüş bildirenleri duyan yok. İktidar istersem yaparım diye inatlaşıyor. O nedenle kanal istesek de istemesek de yapılacak..

Yapılsın yapılmasına da, teknolojik, ekolojik, uluslar arası ilişkiler ve egemenlik açısından baktığımızda yapılabilirliği var mı?

Kanal yapımı, bu günün değil altmış yıl önce gündeme gelmişti.  2. Dünya savaşı sonrası NATO, VARŞOVA’YA karşı savaş gemilerinin Karadeniz’e açılması amacıyla kanalın yapılmasını istemişti de maliyet açısından uygulanabilirliği olmadığı için gündemden çıkmıştı.

Peki, Süveyş Kanalında yaşananlar bize uyarı değil mi?

Nasıl da bir gemi tüm dünya taşımacılığını nasıl kilitleyiverdi, aynı virüsün dünyayı kapattığı gibi. İşte küreselleşmenin geldiği nokta, bunun adı tam bağımlılık.

Montrö sözleşmesi bize kanalın yapılıp yapılamayacağıyla ilgili yol gösteriyor. Boğazlarda geçişler BM uluslararası deniz hukukuna göre yapılıyor. O nedenle de ticari gemiler zararsız geçiş hakkına sahipler.

Peki, o zaman boğazdan rahat rahat geçmek varken 200 metre genişlik 25 metre derinlikteki bir kanaldan hem de vergi vererek niye geçsinler ki? Hele ağır tonajlı 25 metre derinliğindeki tankerlerin buradan geçme şansı hiç yok. Kanal istemekteki amacımız boğazı tehlikeden korumak değil miydi?

O zaman biz ufak tonajlı gemilerinin geçmesi için mi yapmış olacağız bu kanalı?

Ha birde ekolojik yönden değerlendirdiğimizde, boğaz akıntısı çift yönlüyken kanal akıntısı tek yönlü, hem de Karadeniz yüksek olduğu için akıntı Marmara’ya doğru olacak demektir ki o da Avrupa’nın tüm atıkların Tuna Nehri aracılığı ile Marmara’ya akması demektir.

İşin bir de egemenlik yönü var ki en önemlisi de, deprem bölgesi olan Trakya ikiye bölünüyor. Herhangi bir olası kara harekâtıyla karşı karşıya kalındığında savunmada çok büyük sorunlar yaşanacak demektir.

Öte yandan ekonomik boyutuyla kanalı maliyeti ne olacak? Söylenenlerden öyle anlaşılıyor ki Avrasya Tüneli yöntemiyle yapılacak, o zaman bunun adı dış sermayeye bağımlılık değimli?

Bu gün geçiş garantili yaptırılan köprü, tünel gibi kanal da yabancı sermayeye bağımlılığımızı artıracak, aynen 1838 İngiliz Ticaret Anlaşmasıyla başlayan ekonomik bağımlılık gibi.

Hani hep eleştirilen tek parti döneminde CHP ne yaptı?

Demiryollarını millileştirildi ve öz sermaye ile yeni demiryolları yaptı, hem de tüm dünyanın yaşadığı en büyük 1929 ekonomik krizine karşın.

Evet, gelin hep beraber karar verelim kim milli, kim gayrı milli?

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL