BM Genel Kurulu 1999 yılında, kadınların aile içinde, sokakta, okulda, iş yerinde ve özel hayatında maruz kaldığı şiddete dikkat çekmek ve kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla 25..
BM Genel Kurulu 1999 yılında, kadınların aile içinde, sokakta, okulda, iş yerinde ve özel hayatında maruz kaldığı şiddete dikkat çekmek ve kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti.
Kadına yönelik her tür şiddet insan hakları temel ilkeleri bağlamında suçtur. Ülkemizin temel gerçekleri esas alındığında kadına yönelik şiddetle mücadelede halen istenilen seviyede başarı sağlanamadığı ortadadır. Her geçen gün gerek ulusal basından gerekse kamuoyunun dikkatle takip ettiği dosyalardan görüleceği üzere kadına karşı şiddet oranı önemli ölçüde artmaktadır.
Kadınlarımız bugün dünden daha yoğun bir biçimde şiddete maruz kalmaktadır. Kadın cinayeti oranı 2011 yılında büyük artış göstermiştir. Resmi veriler, Türkiye’deki kadın cinayetlerinin yedi yılda % 1400 arttığını göstermektedir. Türkiye’de her 10 kadından 4’ü şiddet görmektedir. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü’nün “ Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’na” göre Türkiye’deki kadınların % 41,9’u fiziksel ve cinsel şiddete uğramaktadır. % 49,9 ‘la en fazla şiddete maruz kalan kadınlar “düşük gelir” grubundan oluşmaktadır. Şiddet “yüksük gelir” grubunda da azımsanmayacak oranda olup % 28,7 ‘dir.
BM Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile de koruma altına alınan, insanın “insan” olmasından doğan ve kendisine sıkı sıkıya bağlı olan temel hak yaşam hakkının, pozitif ayrımcılık hükümlerinin uygulandığı bir hukuk sisteminde korunması, sosyo ekonomik şartların iyi etüt edilerek, gerçekçi bir bakış açısı ile şiddete karşı çözüm arayan politikaların oluşturulması konusunda kadın hakları savunucuları olarak her zamankinden fazla emek sarf edeceğiz ve ısrarcı olacağız.
Bütün bunların yanısıra toplumumuzda “kadın” ın yeri başkadır. Özellikle Türk toplumunda “kadın” çok değerlidir. O, eşimiz, annemiz ve sevdiğimizdir. Ona yapılabilecek en büyük kötülük ise sahip olduğumuz cehalettir.İslamiyette her ne kadar “kadın” cinsiyeti 2. planda alğılanmışsa da, “CENNET ANALARIMIZIN AYAKLARI ALTINDADIR.” sözü, onlara olan değerimizi göstermektedir.
Tarih boyunca,Türklerde kadın genel olarak, iffeti, ahlâk anlayışı, analık duygusu, kocasına sadakati, bilge ve alp kişiliği, idarî, siyasî, sosyal alanlardaki üstün becerileri, dik duruşu ile toplumun temel direği, hatta olmazsa olmazı olarak yerini almıştır.Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardı. Orta Asya´da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Toplumda tek eşlilik prensibine bağlı kalınır; ev, eşlerin ortak malı sayılırdı. Namus kavramına büyük bir önem verilirdi.
Tarihte birçok toplum, güçlü bir aile yapısına sahip olmadıklarından ötürü tarih sahnesinden yok olup gitmiştir. Ancak Eski Türk devlet geleneğinde durum tam tersidir. Eski Türklerin kadına verdiği önemi, o dönemde başka hiçbir topluluğun vermediğini ifade etmek abartı olmayacaktır. Bilinen en eski Türkçe kaynak olan Orhun Abideleri’nden Kültigin Abidesi’nde, Tanrı’nın Türk milleti yok olmasın diye yarattığı kişiler arasında ikinci Göktürk devletinde kağanın eşi İlbilge Hatun’un adına yer verilmiştir. Eski Türk devlet geleneğinde kadının siyasi konumu gösteren bu durum, Türk toplumunda kadına verilen değerin bir ifadesi olarak değerlendirilmiştir.Kadının mevkiine dair bir örnek vermek gerekirse; Bilge Kağan kitabesinde: “Tanrı,Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan ile anam İl-bilge Hatun’u yükseltti” ifadesi, Türk kültüründe kadının siyasi ve toplumsal değerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir.
Kadın, aile ve toplum arasında bir köprü görevini görür. Kadının toplumlarda yerine getirdiği görevleri itibariyle, sosyal sistemin işleyişine katkısı büyüktür. Bu açıdan kadının toplumdaki statüsü incelenirken, önce onun birey olarak kişiliğini kazanması, daha sonra aile ve toplum içerisindeki durumu düşünülmelidir.
25 Kasım’ın diğer yandan farklı bir anlamı vardır. 24 Kasım öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. “Baş öğretmen” olarak bildiğimiz, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çok büyük değer verdiği kadınlarımıza karşı görevimiz, onun kadınlarımıza karşı göstermiş olduğu üstünlüğü devam ettirmemizdir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)